news

“TJK-E is the voice of women in four parts of Kurdistan and actively resists fascism and colonialism everywhere!”

An interview with TJK-E activist Zilan

http://jinnews.com.tr/TUM-HABERLER/content/view/151755

TJK-E aktivisti Zilan: Direnmek yetmez hesap soran pozisyonda olmalıyız

  • HABER MERKEZİ – “Diktatörün Yargılanması için 100 Neden” kampanyasının detaylarını paylaşan TJK-E aktivisti Zilan Diyar, “İradesini kıramadığı kadınların olduğu hakikati bile tek başına diktatörün uykularını bölmeye yeter. Direnmek yetmiyor hesap soran bir pozisyonda olmalıyız. Tarihi biraz bilen herkes hiç bitmeyecekmiş sandığı diktatörlüklerin yıkılışını da gördü. Erdoğan er geç yargılanacak” dedi.    Avrupa Kürt Kadın Hareketi (TJK-E) 16 Kasım günü “Diktatörün Yargılanması İçin 100 Neden” adlı kampanya başlatacağını duyurmuştu. Kampanyanın startı dün itibariyle verildi. 8 Kasım’a kadar sürecek olan kampanya kapsamında Avrupa’nın birçok kentinde eylem ve etkinlikler düzenlenecek.    TJK-E aktivisti Zilan Diyar ile TJK-E’yi ve başlattıkları kampanyayı konuştuk.   

    “TJK-E Kürdistan’ın her parçasından Kürt kadınlarının iradesini temsil eden bir yapı olarak, faşizme, sömürgeciliğe karşı aktif mücadele ediyor.” *TJK-E’yi kısaca tanıtır mısınız?  

    TJK-E, Avrupa’da Kürt kadınlarının örgütlenmesini konfederalizm esaslarına göre örgütlemek ve büyütmek amacıyla kurulan bir çatı örgütüdür. 1 Kasım 2014’te ilan edildiğinde içerisinde kadın meclisleri, komünleri, insiyatifleri ve kurum temsilcilerinin birçok bileşeni yer alıyordu. O günden bu yana örgütlülüğünü yerelden evrensele doğru geliştirmek perspektifiyle çalışmalarını yürüttü ki bu büyük oranda sonuç verdi. Şu anda TJK-E’nin bileşeni olan ve ülkeler bazında kadın konfederalizmi perspektifiyle oluşan dört farklı çatı örgütü var. İçlerinde meclis, komün, insiyatif inanç birlikleri ve gençlik meclislerini barındıran bu yapılar hareketimizle eş güdüm halinde çalışmalarını yürütüyor.    Temel kuruluş amaçlarından biri; kadının tüm örgütlenmeler içinde özerk yapısıyla yer alarak iktidarı ve merkezileşmenin önüne geçmektir. Yine Avrupa gibi kapitalist modernitenin yaşamın her alanında  kurumlaştığı bir sahada, toplumu ahlaki politik ölçülere çekmek, bu esasa göre örgütlemek, eyleme geçirmek ve uzun vadede ihtiyaçlarını sisteme başvurarak değil kendi öz gücüne göre karşılayacak yeterliliğe kavuşturmak amacını taşır.     Kendisine ait bir iç işleyişi olan TJK-E, kurulduğu günden bu yana örgütlenmesini tabandan ilerleyerek genişletmek, geçen 6 yılda temas ettiği kadın çevreleri ve örgütleriyle geliştirdiği ittifaklarla birlikte ataerkil sistemin politikalarını deşifre etmeye dönük eylemlerin yanı sıra toplumsal sorunları analiz ederek çözüm amaçlı proje, eğitim, eylem vb. çalışmalar yürütüyor. En önemlisi de Kürdistan’ın her parçasından Kürt kadınlarının iradesini temsil eden bir yapı olarak, faşizme, sömürgeciliğe karşı aktif mücadele ediyor.   

    “AKP yani Erdoğan iktidara geldiğinden bu yana insana, doğaya ve kadına karşı politikalarının tamamı bir savaş suçu niteliğinde. Bu suçlar yakın tarihimizde gerçekleştiği için hepsinin bizzat tanığıyız.”*25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’nde “Diktatörün Yargılanması İçin 100 Neden” adında bir kampanya başlattınız. Kampanyanın içeriğini biraz anlatır mısınız? Kampanya sloganını, bu kampanyaya neden ihtiyaç duyduğunuzu açmanızı isteyeceğiz.  

    Aslında bu kampanyanın içeriğini oluşturan biz değiliz.  Bu içeriği iktidara gelmek için kullandığı demokrasi, insan hakları değerleri her gün ayaklar altına alan Erdoğan rejimi bizzat oluşturdu. Dikkat ederseniz “Erdoğan Rejimi” diyorum. Çünkü şu anda bir kişinin oluşturduğu bir diktatörlük rejimi var. Ortada ne parlamenter bir sistem, ne işleyen bir hukuk sistemi, ne de bir ekonomi var. Bunların hepsi parti başkanlığının, devlet başkanlığının değil diktatörlüğün içeriğine denk düşen karar, tutum ve emirlerle halkların, kadınların yaşamına kast eden bir şahsiyetin, Erdoğan’la ilgili. AKP yani Erdoğan iktidara geldiğinden bu yana insana, doğaya ve kadına karşı politikalarının tamamı bir savaş suçu niteliğinde. Bu suçlar yakın tarihimizde gerçekleştiği için hepsinin bizzat tanığıyız. Bizzat Erdoğan’ın talimatıyla yerlerde sürüklenen Cumartesi Annelerini, beyaz tülbentli barış analarını, milyonların iradesiyle göreve geldiği halde kelepçeyle zindanlara götürülen milletvekillerini, belediye başkanlarını, kendi evinde bile güven içinde yaşayamayan kadınları, AKP’nin Kürdü katletme politikalarına uymak karşılığında her türlü vahşeti tecavüzü, sapkınlığı kadınlara uygulayan polis, özel tim ve askerlerin yaptıklarını hatırlıyoruz. Yazı yazdığı, şarkı söylediği yani düşündüğü için günlerce teşhir edilen kadınların acılarını hissediyoruz. Dosyalarının üzeri örtülen nice kadın, çocuk tanıyoruz. Çocuğunun cesedini bir kutu içinde postayla alan ya da  “evladımın kemiklerini bulsam huzura ererim” diyecek raddeye getirilmiş analar tanıyoruz.    Sadece adil yargılanma istediği için bedenini açlığa yatıran, tüm bunlarla ilgili olmayan ama Kürt olduğu için bir panzerin altında ezilen çocuklar ve kadınlar tanıyoruz. Yani suç çetelesi çok büyük. Bunların hepsini birer birer saysak her güne bir suç, binlerce suç sığdıran bir diktatör çıkıyor karşımıza. Peki neden “100 neden” dedik. Yani neden kampanyanın sloganını böyle gördük. Bazen somut olay ve katliamları çok fazla genelleştirmek istemeden de olsa hakikatin üzerini örtüyor. Ortada çok açık, gerçek bir biçimde kadına karşı yapılan katliamlar var. Ve genel tanımlamaların içerisinde, zamanın da etkisiyle bu gerçek kayboluyor ya da görünür olmuyor. Avrupa’da bu suçları dillendirirken genelde somut olarak ne istiyorsunuz? gibi sorularla söylediklerimizin, istemlerimizin salt propagandadan ibaret olduğunu belirten kurumlara da aslında bir cevap. Somut gerçekler ve somut talepler var. Binlerce suçu değil sadece yüz tanesinin hesabını bile sormak aslında diktatörün yargılanması için yeterli. Böyle düşündüğümüz için bu suç listesinde yüz tane somut olayı detaylarıyla, kanıtları ve belgeleriyle birlikte kampanyamızın temel zemini haline getirdik. 

    “İtalya’da Rete Jin, İspanya’da Azadi Jin, Almanya’da Gemeinsamkampfen gibi platformlar ve yine her ülkede TJK-E ile birlikte çalışan çatı örgütleri, SKB, Avrupa’da kadınlara dönük toplumsal projeler geliştiren vakıf ve dernekler kampanyamıza destek veren kurumlardan birkaçı.”*Kampanya kapsamında görüştüğünüz ve ortaklaştığınız kadın örgütlerinden söz edebilir misiniz?  

    Bu suçlar en çok Kürt halkına ve kadınlarına karşı işlenmiş olsa da, temelinde tüm kadınları ilgilendiriyor. Bu katliamlarla mağdur edilmiş birçok kadın var. Bir de kadın olmanın gerektirdiği sorumluluk ve duyarlılığı ekleyince kampanyamızı farklı kadın hareketleriyle ortaklaşa yürütmek, onların desteğini almak hatta bu çevreleri bizzat kampanyanın aktif katılımcısı haline getirmek oldukça önemli. Bir de Kürt kadın hareketinin ideolojisi, felsefesi ve hayata geçirdiği kazanımları bu kadar önemseyen, bununla ilgilenen kendisine örnek alan bu çevrelerin bizlerin hangi saldırı ve vahşet koşulları altında bunları başardığımızı bilmeli. Yani ulaştığımız özgürlük düzeyini ne büyük bedellerle kazandığımızı bilmeli. Hiçbir kazanımız kendiliğinden olmadı, deyim yerindeyse bizlere altın tepside sunulmadı. Dayanışma ve ortaklaşma sadece güzellikleri paylaşırken değil hesap sorma ve acıları paylaşma zamanı geldiğinde de olmalı diye düşündüğümüz için kampanyamıza farklı çevrelerin katılımını önemsiyoruz. Türkiyeli kadın hareketleri ile yaptığımız görüşmede kampanyaya katılacaklarını söyledi. Yine Avrupa’da birçok kadın hareketi kampanyanın hazırlık aşamasında bizimle ortak çalışma yürüttü. En az bizler kadar onlar da heyecan duydu.    Ancak oluşturduğumuz bu dayanışma ağı henüz bir başlangıç. Kampanya ilerledikçe kadın haklarına dair söz söyleyen, eyleyen ne kadar parti, hareket, platform ya da resmi kurum varsa onlarla da görüşüp meramımızı anlatmak ve onların da koşullarına, imkanlarına katkı sunması için çaba harcayacağız. Kampanyanın aktif katılımcıları, birlikte kadın konfederal sistemi tartıştığımız kadın platformları. İtalya’da Rete Jin, İspanya’da Azadi Jin, Almanya’da Gemeinsamkampfen gibi platformlar ve yine her ülkede TJK-E ile birlikte çalışan çatı örgütleri, SKB, Avrupa’da kadınlara dönük toplumsal projeler geliştiren vakıf ve dernekler bunlardan birkaçı. Ancak dediğim gibi ilerde hem kadın hakları mücadelesinde tanınmış isimler, siyasi partileri katarak bu dayanışma ağını genişletmek istiyoruz.   

    *Kampanya etkinliklerini nerelerde yürüteceksiniz?  

    Kürt kadınlarının olduğu her ülkede, şehirde, ilçede hatta köyde. Kürt kadınlarıyla temas kurulan her coğrafyada. Buralarda imza toplamak için şimdiden gönüllü olan birçok kadın var. Bununla birlikte Kürtlerin diasporada yaşadığı her ülkenin dışişleri bakanlıkları önünde eylemler yapacağız. İmza ve information (bilgi) stantları ve kampanya boyunca tanıtım amaçlı toplantılar, görüşmeler gerçekleştireceğiz. Erdoğan’ın işlediği savaş suçlarının mağduru birçok kadın Avrupa’ya göç etmek zorunda kaldı. Onların da katılımıyla her ülkede yuvarlak masa toplantıları yapacağız. Her kadının adalet talebinin kampanyamıza dahil olması için çalışacağız. Kampanya ilerledikçe kadınların yaratıcılığı, ısrarı ve katılımıyla çeşitlenecek olan eylemlerimizle sesimizi tüm dünyaya duyurmak istiyoruz. 

    “Bu imzalar aynı zamanda kadına, insanlığa yönelik suçların uluslararası hukuk normlarına göre takip ettiğini iddia eden kurumlara asli görevlerini hatırlatacak.”*Kampanya kapsamında 100 bin imza hedefiniz var. Bu imzalar nerelere ulaştırılacak?  

    Öncelikle bu imzaları Erdoğan’ın diktatörlüğüne karşı mücadele eden kadınların bir irade beyanı olarak görüyoruz. Hedefimizi kısa sürede aşabileceğimizi de düşünüyoruz. Bu imzalar aynı zamanda kadına, insanlığa yönelik suçların uluslararası hukuk normlarına göre takip ettiğini iddia eden kurumlara asli görevlerini hatırlatacak. BM, Lahey Adalet Divanı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi. Bu kurumlara daha önce de bireysel olarak başvurular yapıldı. Ancak kadınların toplumsal olarak iradesini yansıtması bakımından önemli. Bu kurumlar ya bu başvuruları ciddiye alacak ve bugüne kadar yapmadığı, gecikmeli cevap verdiği dosyaları yeniden incelemeye alacak ve kadınların adalet arayışına cevap vererek, Erdoğan’ın yargılanması için devreye girecek. Yani ya iddia ettikleri gibi bir kurum olup olmadıklarını, güvenilirliklerini ortaya çıkaracak ya da geçmişte olduğu gibi sadece devletlerin, egemenlerin çıkarını koruyan bunun için halkların kadınların katledilmesine göz yuman birer kurum olmaktan başka bir işlevi olmadığını kabul edecek. Bunların tümü olasılıklar. Ancak biz bu kurumlara esas görev ve yükümlülüklerini hatırlatmak için imzaları teslim edeceğiz.  

    *Kampanya çerçevesinde katledilen kadınların hayatlarının paylaşılacağı da yer alıyor. Kadınların hayatlarını nerelerde ve hangi platformalar üzerinden kamuoyu ile paylaşacaksınız? Paylaşılacak olan kadınlar içerisinde kimler var? 

      Bunun için özel bir web sitesi hazırlığımız var. “www.100-reasons.org” adresinden bu siteye ulaşmak mümkün. Ayrıca 25 Kasım’dan 8 Mart’a kadar sosyal medya, görsel ve yazılı basın yoluyla bu kadınların hikayelerini paylaşmayı hedefliyoruz. Yani nasıl, ne biçimde, diktatörün hangi kolluk güçleri tarafından katledildiler. Umutları, özlemleri ne idi? Ailelerinin adalet arayışı ne kadar ilerledi? Nasıl cevaplar aldılar? Resmi olarak açılan davalar nerede tıkandı, üstü örtüldü. Yani bu kadınların hiçbiri bir sayıdan ibaret değil. Hepsinin dokunduğu hayatlar, sevdikleri, yaşamları vardı. Bizler bu kadınların hiçbirini unutmadık. Ajanslarda yer almayacak kadar bir haber değeri bile görülemeyen, ya da bazı ajanslarda yer alsalar bile zamanla unutulan bu katliamların hepsi hafızalarımızda diri. Bunları hatırlatmak boynumuzun borcu. Gündelik hayatlarımızın koşuşturması içinde unutulacak ya da bir şey olmamış gibi ilerleyeceğimiz olaylar değil. Birini hatırlamak domino etkisi yaratabilir. Bir diktatörlük rejimi altında yaşadığımızı artık kimse görmezden gelmemeye çalışabilir. Acılarımızın, öfkemizin büyüklüğünü, hafızamızın gücünü küçümsememeyi, bir değil onlarca diktatör devirebilecek kadar etkili olduğunu anlayabiliriz.

    “Katletse, tecavüz etse, tutuklasa, ülkeden sürgün etse, toprağına, malına el koysa bile iradesini kıramadığı kadınların olduğunu bilmeli. Bu hakikat bile tek başına diktatörün uykularını bölmeye yeter. Direniş Kürt kadınları açısından bir yaşama biçimi.” *Kampanya açıklamanızda Türkiye başta olmak üzere Kuzey ve Doğu Suriye, Federe Kürdistan Bölgesi gibi alanlarda gerçekleşen katliamlara, tecavüz, işkence, tutuklamalara dikkat çektiniz. Bunun için de “hesap sorma vakti” dediniz. Bunu biraz açabilir misiniz? Kadınlar, bu erkek-devlet şiddetinden nasıl hesap soracak?  

    Yukarıda da söyledim. Hesap sormanın bir değil onlarca biçimi var. Eylem yapmak, dava açmak, konuşmak, katledilen kadınların yasını tutmak, onlar adına türküler söylemek, yazmak da bir yüzleşme ve hesap sorma biçimi. Yani katletse, tecavüz etse, tutuklasa, ülkeden sürgün etse, toprağına, malına el koysa bile iradesini kıramadığı kadınların olduğunu bilmeli. Bu hakikat bile tek başına diktatörün uykularını bölmeye yeter. Ancak bu yetmez.  Direniş Kürt kadınları açısından bir yaşama biçimi. Ancak direnişin yanında hesap sormayı da bilmezsek biz hep mağdur, onlar hep fail olmaya devam edecek. Bu çok basit bir denklem. Bu yapılanların hiçbiri bizim yeterli bulmadığımız ancak uluslararası kurumların geçerli yürürlükteki yasalarına, hukukuna uymuyor. Dolayısıyla hesaplaşmanın zemini çok net. Eylemler, davalar, farklı propaganda araçlarını devreye koyarak bunları yapacağız. Her ülkenin dışişleri bakanlıklarını harekete geçmesi için eylemler yapacağız. Lahey Adalet Divanı ve BM önünde adalet arayışımızı sürdüreceğiz.  Bunun için geç bile kaldık. Dediğim gibi direnmek yetmiyor hesap soran bir pozisyonda olmalıyız.  

    “Tarihi biraz bilen herkes hiç bitmeyecekmiş sandığı diktatörlüklerin yıkılışını da gördü. Erdoğan er geç yargılanacak ancak biz işlediği suçların zamanında cezalandırılmasını istiyoruz. Tarih sayfalarına bir ülkenin cumhurbaşkanı olarak değil bir diktatör olarak geçmesi gerektiği için.”*Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı “Diktatör” olarak tanımlıyorsunuz ve yargılanmasını istiyorsunuz. Bunun nedenleri nelerdir? Bir yargılama mümkün olur mu?  

    Diktatör latince kökenli bir kelime. Emir veren, dikte ettiren, elinde mutlak ve sınırsız bir otoriteye sahip olan yöneticilere verilen tanımdır. Seçimlerin ve sivil özgürlüklerin askıya alınması, olağanüstü hal ilan edilmesi, demokratik yollar kullanılmadan kanunlaştırılan kararname, siyasi muhaliflere baskı hukukun üstünlüğü prosedürlerine uymama ve kişilik kültü ile ortaya çıkmaktadır.    Şimdi ben sorayım. Erdoğan bu tanımların içine sığıyor hatta bu tanımlardan taşmıyor mu? (bu tanımlamayı  aldığım wikipedia’ya erişimin Türkiye’de engellendiğini de söylemeden geçmeyeyim) Bir emriyle tutuklanan yüzlerce isim, hukuka göre değil çıkarlara göre bir gecede değişen insan hayatları, görevden alınan belediye başkanları, kendi bakanları, katillerin değil onların suçlarını deşifre edenlere yağdırılan cezalar, kendi deyimiyle “1150 küsür odalı” sarayı, 88 bin TL maaşı var. Bu da yetmezse 2003-2018 yılları arasında örtülü ödenek harcamalarının yüzde 17 oranında arttığını belirtelim. Yıllar ilerledikçe azalmasını falan da beklemeyin! 2019 yılında 4 milyar 805 bin, 2020 yılında 5 milyar 410 bin. 2021 tahminlerine göre 9 milyar 139 milyon TL, 2022 için ise 9 milyar 655 milyon TL.  Yetmediyse doğrudan merkeze bağlanan ve SS teşkilatını aratmayan Takviye Hazır Kuvvet Müdürlüğü’nü hatırlatalım. Yani Erdoğan bu kavramın içini doldurmuyor sadece taşıyor.    “Yargılama mümkün mü?” sorusuna gelince. Bu bizim iddiamızla ilgili her şeyden önce. Tarihi biraz bilen herkes hiç bitmeyecekmiş sandığı diktatörlüklerin yıkılışını da gördü. Örneğin Hitler Sovyet ordusu Berlin’e girince intihar etti, Mussolini zulmettiği insanlar tarafından kurşuna dizildi, Slobodan Miloseviç Lahey’de yargılandığı esnada öldü. Son olarak El Beşir örneği var ve Kosova Cumhurbaşkanı Haşim Thaçi, Lahey’de Kosova Özel Savcılığı’nın hazırladığı Savaş Suçları İddianamesi’nin mahkeme tarafından kabul edilmesi üzerine görevinden istifa etti. Tüm bunlar bizlerin imkansızı değil gerçekleşebilir bir şeyi talep ettiğimizi gösteren örnekler. Erdoğan er geç yargılanacak ancak biz işlediği suçların zamanında cezalandırılmasını istiyoruz. Tarih sayfalarına bir ülkenin cumhurbaşkanı olarak değil bir diktatör olarak geçmesi gerektiği için.   

    *Son olarak kampanyanıza ilişkin bir çağrınız olacak mı?  

    Kampanyamız büyük bir iddia ile başladı. Başta Kürt kadınları olmak üzere farklı halklardan kadınlar bizim haklı taleplerimizi destekliyor. Bu rejimin uygulamalarından rahatsız olmayan kadın neredeyse yok. O halde ortaklaşmak, birlikte hareket etmek için nedenlerimiz her zamankinden daha fazla. Bu sadece Kürt kadınlarının meselesi değil, Erdoğan rejiminin hedef aldığı her kadının ve patriyarkayı yıkmak için mücadele eden her kadının sorumluluğu. Dolayısıyla herkesin kendi önerisi, enerjisi ve gücünü bu kampanyanın sonuç alması için katması gerekiyor. Aslında bu benim açımdan bir temenni değil bir inanç. Kadınların tarihin akışını değiştiren gücüne inanıyorum. Fakat bunun enerjimizi doğru hedeflere odaklama, birleştirme ve gerektiğinde sabırlı yaklaşmakla da bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Yani bizleri uzun soluklu bir mücadelenin beklediğinin bilinmesini istiyorum. Eylemler, etkinlikler ve çalışmalar farklı zamanlarda artabilir, değişkenlik arz edebilir. Ama değişmeyecek tek şey bu kampanyadan sonuç alıncaya kadar yürütme ısrarı olma

Also interesting...